Bu güzel, bu olağanüstü insanlardan biri Hüseyin Bey, 1935’te
İran’ın Hazar Denizi yakınlarındaki Raşt kentinde, fakir bir ailenin çocuğu
olarak dünyaya gelmiş ve daha çocuk yaştayken bir terzinin yanında çıraklığa
başlamıştı. O terzi Azeri’ydi. Bu da ona terzilik sanatında ustalaşırken, aynı
zamanda Azerice öğrenme fırsatı sağlamıştı.
1962 yılında, Raşt’ta Mükerrem Hanımla evlenmişti. Mükerrem Hanım,
kendisine "Muki Hanım" dedirtirdi. Belki çok güzel bir kadın olmadığı
için, belki de yirmi dokuz yaşını doldurmuş ve o yıllarda artık evde kalmış sayılacağı
için bu fakir terziyle hayatını birleştirmişti. Yaşıtı birçok kadının yapmadığını
yapmış, hemen ehliyet almış ve bir de araba alıp, araç kullanmayan eşinin her
işine koşmuş, ekonomi bilgisiyle eşinin sanatçı ruhuna destek olmuştu. Hüseyin
Bey Tahran’a taşındıktan sonra işlerini büyütmüş, yanına çalışanlar almış ve kısa
süre içinde Tahran’ın en saygın terzilerinden biri haline gelmişti. Üç katlı
bir dikimevi açmış, Şah Pehlevi’nin çevresindeki siyasi erkânın eşlerine
kıyafetler dikmişti. Tüm başarılarına rağmen, hayatı boyunca mütevazılığını ve
nezaketini asla kaybetmeyecekti.
Ancak İran İslam Devrimi, onların hayatını değiştirecekti. 1979’da
bir kurtuluş hareketi gibi başlamış, ama seksenlerde mollaların ahlak
polislerinin tacizleri bu çifti ve onlar gibi bir çok seküler vatandaşı yaşamından
bezdirmişti. Kadın kıyafetleri diktiği için, Hüseyin Bey’in dükkânını defalarca
basıp onu aşağılamışlar, ona çok sert ve ahlaksız ithamlarda bulunmuşlardı. Bu
baskılarla adamcağızın içindeki hayat ışığını söndürmüşlerdi. O, kimseye zarar
vermeyen, dünya üzerindeki tüm iyilikleri üzerinde toplayan bir insan olduğu
halde, bu baskıcı uygulamalar, onu vatanından uzaklaşmaya zorlamıştı.
Devrimin ilk yıllarında oğlunu ve kızını eğitim için İsveç’e
göndermişti. Daha sonra kızı evlenip Amerika’ya taşınmış sonunda Hüseyin Bey de
eşiyle birlikte Amerika’ya, kızının yakınına, Virginia eyaletine göç etmek
zorunda kalmıştı. Ancak İran’da son on iki yılda yaşadıklarını kalbinde hep bir
yara olarak taşımış ve cenazesinin bile İran’a götürülmesini istemediğini
vasiyet etmişti.
1992’de Amerika’ya taşındıklarında Hüseyin Bey elli yedi, Muki
Hanımsa elli dokuz yaşındaydı. Virginia, Fairfax’taki küçük apartman
dairelerinin balkonunda kuşlara yem verirler, Muki Hanım Amerika’da aldığı
küçük arabayla alışverişleri yapar, Hüseyin Bey, iki odalı bu küçük dairenin bir
odasını dönüştürdüğü dikiş atölyesinde akşamları İranlı topluluğa gece
kıyafetleri diker, sabahları ise Afgan bir terzinin yanında birkaç saat
çalışarak kıyafetlere ufak düzeltmeler yapardı. Hayat yolculuğu onları
zirvelere çıkarmış, ardından bu mütevazı apartman dairesine hapsetmişti.
O, sadece bir terzi değil, yaratıcı bir tasarımcıydı. Aynı zamanda
işinde bir ustaydı. Oğlu evleneceği zaman, gelininin beğendiği bir gelinlik modelini,
yalnızca resmini ve gelininin ölçülerini isteyerek, dikivermişti. Düğünden birkaç
gün önce Amerika’dan Stockholm’e geldiğinde, gelinlik genç kadının üzerine tam oturmuştu.
Bunu da kendi ustalığına ve olağanüstü becerisine değil, genç kadının düzgün
fiziğine bağlamıştı. Gelinine daha sonra ceketler, mantolar, elbiseler dikecek,
bunları saatlerini alan emeklerinin meyvesi değilmiş de basit bir şeymiş gibi verip,
karşılığında bir teşekkürü bile utanarak kabul edecekti.
Gelininin Türk olması onu ayrıca mutlu ediyordu. Onu kendi kızı
gibi sevmiş, çıraklık yıllarında öğrendiği Azeri Türkçesi geliniyle konuşmaktan
her zaman büyük mutluluk duymuştu. Kelimelerin tam Türkçe karşılıklarını
bilmemesi kendi kusuruymuş gibi utanır sıkılır ama yüzünden o sıcak gülümsemesini
hiç eksik etmezdi.
Virginia’da yirmi yıl yaşadılar. Bir emeklilik birikimleri olmadığı
için Hüseyin Bey 77 yaşına kadar çalıştı, hiçbir zaman da halinden yakınmadı. Sabahları
boynundaki Hz. Ali madalyonunu iki eliyle tutar dua eder, sonra işinin başına
geçer akşama kadar dikiş dikerdi. Dindar bir insan olmasına rağmen asla tutucu
değildi. Erkek torunu iki kulağını birden deldirmek istediğinde, onu İran
Ermenisi bir kuyumcuya götürüp kulaklarını deldirmiş ve ilk küpelerini kendisi
almıştı.
Son yıllarında, yaşam bu çifti dünyanın iki ucuna savurdu. Hüseyin
Bey hastalandı ve son derece problemli olan damadına hiç tahammül edemediği
halde, biraz da çaresizlikten Beverly Hills’de, kızının ve damadının yanına taşındı,
son yıllarını orada geçirdi. Eşi Muki Hanımsa ülkesine Tahran’a döndü. Oglu ve
torunu Avrupa’da kaldılar. Dünyaya pirinç taneleri gibi yayılıp yalnız başına
ölmek bu ülkenin iyi insanlarının kaderi oldu ve olmaya devam edecek.
Eylül 2020’de Hüseyin Bey, seksen beş yaşında Los Angeles’ta, Ekim
2024’de Muki Hanım, doksan yaşında Tahran’da aramızdan ayrıldılar.
Hüseyin Bey son yolculuğuna uğurlandığında, arkasında sadece o
muhteşem kıyafetleri değil, hiç karşılık beklemeden verdiği sevgisini, hep
gülümseyerek yaşamayı, iyiliğe de kötülüğe de daima iyilikle karşılık veren
yaşam felsefesini bıraktı.
Her ikisini de hep gözlerimde yaşlarla, özlemle anarım. İran
halkının güzelliğini ve bu komşu kadim devletin üzücü kaderini düşünüp
duygulanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder