Profil

Fotoğrafım
Ekim 2024'de yazmaya başladığım hikayelerimi ve yaptığım resimlerden bazılarını burada topladım. - - - I have gathered here the stories I started writing in October 2024, as well as some of my paintings. - - - J'ai rassemblé ici les histoires que j'ai commencées à écrire en octobre 2024, ainsi que quelques-unes de mes peintures.

12 Aralık 2024 Perşembe

09) Bir Hayat Yolculuğu

 


O güzel insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Yaşar Kemal’in o meşhur sözündeki gibi, dünyanın en iyi kalpli, en nazik insanları birer birer aramızdan ayrıldılar ve bizi buralarda sahipsiz bıraktılar.

Bu güzel, bu olağanüstü insanlardan biri Hüseyin Bey, 1935’te İran’ın Hazar Denizi yakınlarındaki Raşt kentinde, fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve daha çocuk yaştayken bir terzinin yanında çıraklığa başlamıştı. O terzi Azeri’ydi. Bu da ona terzilik sanatında ustalaşırken, aynı zamanda Azerice öğrenme fırsatı sağlamıştı.

1962 yılında, Raşt’ta Mükerrem Hanımla evlenmişti. Mükerrem Hanım, kendisine "Muki Hanım" dedirtirdi. Belki çok güzel bir kadın olmadığı için, belki de yirmi dokuz yaşını doldurmuş ve o yıllarda artık evde kalmış sayılacağı için bu fakir terziyle hayatını birleştirmişti. Yaşıtı birçok kadının yapmadığını yapmış, hemen ehliyet almış ve bir de araba alıp, araç kullanmayan eşinin her işine koşmuş, ekonomi bilgisiyle eşinin sanatçı ruhuna destek olmuştu. Hüseyin Bey Tahran’a taşındıktan sonra işlerini büyütmüş, yanına çalışanlar almış ve kısa süre içinde Tahran’ın en saygın terzilerinden biri haline gelmişti. Üç katlı bir dikimevi açmış, Şah Pehlevi’nin çevresindeki siyasi erkânın eşlerine kıyafetler dikmişti. Tüm başarılarına rağmen, hayatı boyunca mütevazılığını ve nezaketini asla kaybetmeyecekti.

Ancak İran İslam Devrimi, onların hayatını değiştirecekti. 1979’da bir kurtuluş hareketi gibi başlamış, ama seksenlerde mollaların ahlak polislerinin tacizleri bu çifti ve onlar gibi bir çok seküler vatandaşı yaşamından bezdirmişti. Kadın kıyafetleri diktiği için, Hüseyin Bey’in dükkânını defalarca basıp onu aşağılamışlar, ona çok sert ve ahlaksız ithamlarda bulunmuşlardı. Bu baskılarla adamcağızın içindeki hayat ışığını söndürmüşlerdi. O, kimseye zarar vermeyen, dünya üzerindeki tüm iyilikleri üzerinde toplayan bir insan olduğu halde, bu baskıcı uygulamalar, onu vatanından uzaklaşmaya zorlamıştı.

Devrimin ilk yıllarında oğlunu ve kızını eğitim için İsveç’e göndermişti. Daha sonra kızı evlenip Amerika’ya taşınmış sonunda Hüseyin Bey de eşiyle birlikte Amerika’ya, kızının yakınına, Virginia eyaletine göç etmek zorunda kalmıştı. Ancak İran’da son on iki yılda yaşadıklarını kalbinde hep bir yara olarak taşımış ve cenazesinin bile İran’a götürülmesini istemediğini vasiyet etmişti.

1992’de Amerika’ya taşındıklarında Hüseyin Bey elli yedi, Muki Hanımsa elli dokuz yaşındaydı. Virginia, Fairfax’taki küçük apartman dairelerinin balkonunda kuşlara yem verirler, Muki Hanım Amerika’da aldığı küçük arabayla alışverişleri yapar, Hüseyin Bey, iki odalı bu küçük dairenin bir odasını dönüştürdüğü dikiş atölyesinde akşamları İranlı topluluğa gece kıyafetleri diker, sabahları ise Afgan bir terzinin yanında birkaç saat çalışarak kıyafetlere ufak düzeltmeler yapardı. Hayat yolculuğu onları zirvelere çıkarmış, ardından bu mütevazı apartman dairesine hapsetmişti.

O, sadece bir terzi değil, yaratıcı bir tasarımcıydı. Aynı zamanda işinde bir ustaydı. Oğlu evleneceği zaman, gelininin beğendiği bir gelinlik modelini, yalnızca resmini ve gelininin ölçülerini isteyerek, dikivermişti. Düğünden birkaç gün önce Amerika’dan Stockholm’e geldiğinde, gelinlik genç kadının üzerine tam oturmuştu. Bunu da kendi ustalığına ve olağanüstü becerisine değil, genç kadının düzgün fiziğine bağlamıştı. Gelinine daha sonra ceketler, mantolar, elbiseler dikecek, bunları saatlerini alan emeklerinin meyvesi değilmiş de basit bir şeymiş gibi verip, karşılığında bir teşekkürü bile utanarak kabul edecekti.

Gelininin Türk olması onu ayrıca mutlu ediyordu. Onu kendi kızı gibi sevmiş, çıraklık yıllarında öğrendiği Azeri Türkçesi geliniyle konuşmaktan her zaman büyük mutluluk duymuştu. Kelimelerin tam Türkçe karşılıklarını bilmemesi kendi kusuruymuş gibi utanır sıkılır ama yüzünden o sıcak gülümsemesini hiç eksik etmezdi.

Virginia’da yirmi yıl yaşadılar. Bir emeklilik birikimleri olmadığı için Hüseyin Bey 77 yaşına kadar çalıştı, hiçbir zaman da halinden yakınmadı. Sabahları boynundaki Hz. Ali madalyonunu iki eliyle tutar dua eder, sonra işinin başına geçer akşama kadar dikiş dikerdi. Dindar bir insan olmasına rağmen asla tutucu değildi. Erkek torunu iki kulağını birden deldirmek istediğinde, onu İran Ermenisi bir kuyumcuya götürüp kulaklarını deldirmiş ve ilk küpelerini kendisi almıştı.

Son yıllarında, yaşam bu çifti dünyanın iki ucuna savurdu. Hüseyin Bey hastalandı ve son derece problemli olan damadına hiç tahammül edemediği halde, biraz da çaresizlikten Beverly Hills’de, kızının ve damadının yanına taşındı, son yıllarını orada geçirdi. Eşi Muki Hanımsa ülkesine Tahran’a döndü. Oglu ve torunu Avrupa’da kaldılar. Dünyaya pirinç taneleri gibi yayılıp yalnız başına ölmek bu ülkenin iyi insanlarının kaderi oldu ve olmaya devam edecek.

Eylül 2020’de Hüseyin Bey, seksen beş yaşında Los Angeles’ta, Ekim 2024’de Muki Hanım, doksan yaşında Tahran’da aramızdan ayrıldılar.

Hüseyin Bey son yolculuğuna uğurlandığında, arkasında sadece o muhteşem kıyafetleri değil, hiç karşılık beklemeden verdiği sevgisini, hep gülümseyerek yaşamayı, iyiliğe de kötülüğe de daima iyilikle karşılık veren yaşam felsefesini bıraktı.

Her ikisini de hep gözlerimde yaşlarla, özlemle anarım. İran halkının güzelliğini ve bu komşu kadim devletin üzücü kaderini düşünüp duygulanırım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder