Profil

Fotoğrafım
Ekim 2024'de yazmaya başladığım hikayelerimi ve yaptığım resimlerden bazılarını burada topladım. - - - I have gathered here the stories I started writing in October 2024, as well as some of my paintings. - - - J'ai rassemblé ici les histoires que j'ai commencées à écrire en octobre 2024, ainsi que quelques-unes de mes peintures.

11 Mayıs 2025 Pazar

02) Lili Teyze


Lili Teyze, 79 yaşındaydı. Belçika’da varlıklı bir ailede dünyaya gelmiş, ama hayat ona zorluklarla dolu bir yol çizmişti. Aşkla evlendiği eşi Viktor, iyi huylu nazik ve insancıl bir adamdı. İyi bir eğitimi de vardı. Ancak iş konusunda tam bir maceraperestti ve çok sorumsuzdu. Sürekli yeni iş fikirleriyle gelir, ama bunlar hiçbir zaman aileye katkı sağlayacak bir gelir getirmezdi. Bu yüzden yıllarca gereksiz bir yoksulluk içinde yaşadılar.   

Çiftin iki oğlu oldu. Onlar okul yaşına geldiklerinde, bir kız çocuğu arzusuyla iki oğul daha doğurdu. Ancak yaşamı dört oğlunu büyütmek ve Viktor'un başarısızlıklarıyla başa çıkmakla geçiyordu. Yıllar boyunca tüm yükü omuzlarına aldı, öğretmen maaşıyla evi geçindirmeye çalışırken, evin işleriyle ve çocukların eğitimiyle de ilgilendi. Hep kıt kanaat geçindiler. 1970’lerde, henüz iki çocuk sahibiyken, İtalya’ya yaptıkları bir araba yolculuğu dışında, uzun seyahat fırsatları pek olmadı.

Yıllar böyle akıp geçti, oğulları büyüdü, hayata atıldılar. Lili ancak emekli olduktan sonra Viktor’la yolları ayırabildi. Yıllar boyu bir ev alamamış olduklarından dolaya kiralık evlerde yaşamak ve küçük emekli maaşının yarısını kiraya ödemek onu üzüyordu, ancak yine de hayatında ilk defa kenara üç beş kuruş koyup iki yılda bir de olsa tatil yapmak en büyük zevklerinden biriydi.

Bol bol kitap okuyordu ve kitaplardan ögrendiği yerleri gözleriyle görmek en büyük arzusuydu. Özbekistan ve Mısır gibi kendi yaşındaki kadınların asla cesaret edip gitmeyeceği yerlere gitme fırsatını da böyle yakalamıştı. Lüksten hoşlanmaz, dişlerini Nil nehrinin sularında fırçaladığı bir macerayı tercih ederdi.

İlerleyen yaşına rağmen, hiçbir zaman kenara çekilmeyi düşünmez, torunlarına derslerinde yardım eder, oğullarının eski ve yeni eşleriyle iyi geçinmeye çabalardı. Kendine Lili Hanım değil Lili Teyze denmesini tercih ederdi. Bir kız çocuğu olmamıştı ve bunu eksikliği her zaman hissetmişti, ama en büyük oğlunun ikinci eşi Eda’yla ilk günden itibaren bağ kurmuş, onu zamanla kızı gibi sevmeye başlamıştı. Eda, onun için bir sırdaş, bir dost olmuştu. Onunla anılarını paylaşır, oğullarını çekiştirir, hayallerini anlatırdı. Birkaç kadeh şarap eşliğinde dili iyice çözülür ve bolca kahkahalı sohbetler yaparlardı.

Lili bir süre önce, ablası Ella’yla eş zamanlı okudukları Marie Bernadette Dupuy’un kitabı ile, hayallerine yeni bir yer eklemişti. Kitap, bir kasabadan ve orada büyüyen bir genç kızdan söz ediyordu. Bu kasaba, 1901 yılında bir kâğıt fabrikasının etrafında kurulmuştu. Döneminde modern örnek bir yerleşim yeri olarak hızla gelişmiş, ancak sadece yirmi beş yıl sonra fabrika kapanınca kasaba tamamen terk edilmişti.

İlginçtir ki bu kasaba kurgusal bir yer değildi, Kanada’nın derin ormanlarında bir şelalenin altında bulunan hayalet kasaba, Val-Jalbert’di. Kurulduğu dönemlerde birçok yerde henüz evlerin içinde akan su ve tuvalet yokken buradaki isçi evlerine bunlar yapılmış ve çevre köylerden insanlar merak edip bu evleri görmeye gelmişti. Bu kasaba rüya gibi bir yerken, fabrika kapandıktan sonra kırk yıl doğanın kollarında kaybolmaya terk edilmiş, 1960’lı yıllarda hippilerin işgaline uğramış, tahrip olmuştu. Son kırk yıldır ise korunup restore edilerek bir açık hava müzesine dönüştürülmüş ve ziyarete açılmıştı.

Lili Teyze’yi derinden etkileyen şey, kitaptaki genç kızın soyadının kendi annesinin soyadıyla aynı olmasıydı. Bu sebeple kitabı okurken sanki bir köken araştırması yapar gibi her detayına dikkat ederek okumuştu. Okudukça da bu kasabanın hazin kaderi onu etkisi altına almıştı. Nasıl olmuştu da döneminden çok daha gelişmiş olan bu yer tamamen terk edilmişti? İşte bu yüzden bu hayalet kasaba, onun zihninde görmek için yanıp tutuştuğu bir yere dönüştü. 

Büyük oğlunun ve gelini Eda’nın bir süre için Quebec’e taşınacaklarını ögrenir ögrenmez ilk işi haritayı karıştırıp Quebec şehriyle ve Val-Jalbert arsındaki mesafeyi incelemek olmuştu. Mutluluktan uçuyordu. Tanrılarla pek arası olmasa da eski dostu Marianne’a kıs kıs gülerek: “Ah şekerim, ben hayal ediyorum, Tanrılar kollarını sıvayıp beni hayallerime taşımak için kilometre taşları diziyorlar.” diye mutlu haberi verdi. Onlar evlerine taşındıktan bir ay sonra onu yanlarında birkaç hafta geçirmek için davet etmişlerdi.

Lili uçağın kapısından indiği andan itibaren Kanada'ya âşık oldu. Eh insan bir yeri sevmeyi aklına koymayagörsün, onu ne yapar ne eder sever. Elinde son yıllarda iyice aşina olduğu akıllı telefonuyla sürekli bilgi topluyor, Kanadalıların kendi konuştuğundan çok farklı olan o Fransızcalarına bile bayılıyordu. Kanada’da ilk günlerini cep telefonunda ve haritada Saint-Jean Gölü etrafındaki kasabaları inceleyerek geçirdi; yapabilecekleri şeyleri küçük defterine kıvrımlı el yazısıyla not ediyordu. Gelini ve oğlu da otel ve restoranları araştırdılar.

Sonunda beklenen gün geldi. Yol boyunca Eda’nın Kanadalı oduncular hakkında uydurduğu komik hikâyelere güldüler ve arabanın açık tavanından gelen oksijeni içlerine çektiler. Saint-Jean gölüne yaklaştıklarında, Lili yerinde duramayan bir genç kıza dönüştü.  Rehberlik ediyor, sağa sola işaret ederek, tanıdığı yerleri anlatır gibi bu ilk defa gördüğü yerleri kucaklıyordu.  

İki gece konaklayacakları, manastırdan dönüştürülmüş otele geldiklerinde, onlara ayrılan odaların numarası duvardaki tabloya yazılmıştı, kapılar kilitsizdi.  Aşağıdaki devasa mutfak misafirlerin kendileri pişirip yemeleri için kullanıma açıktı. Büyük salonda şömine yanıyor, otel misafirleri yemek salonunda oturmuş, birkaç küçük çocuk oradan oraya koşuşturuyordu. Bu atmosfer, sadece Lili’nin değil üçünün de içini sıcacık etti.

Ertesi sabah Lili erkenden uyandı, heyecanla giyindi ve diğerlerini kahvaltı odasında bekledi. Üçü birlikte Val-Jalbert’e girdiklerinde, "İşte buradayız," dedi Eda, kayınvalidesinin koluna girerek. Bir an zamanı durdurup, ortak mutluluğu içlerine çektiler. 

Günü orada geçirdiler. Eski okul binasında rahibelerin kaldığı odaları ziyaret ettiler, öğrencilerin sıralarına oturdular. Kasaba aynen anlatıldığı gibiydi, o yıllarda oralarda daha evlerinde elektrik ve akan su olan tek yerdi, çevre köylülerin hayranlıkla gelip iç çektiği bir yer olmuştu. Teleferikle yukarıdaki şelaleye çıkıp manzarayı izlediler; aşağıda gölü, barajı ve fabrikanın kalıntılarını seyrettiler. Fabrikayı, değirmeni gezip, kasabanın geçmişini adım adım yaşadılar.

Val-Jalbert, restore edilmiş evleri, eski fabrika binaları ve sessiz sokaklarıyla zamanda donmuş gibiydi. Lili, her adımda kitaptaki sahneleri hatırlıyordu. "Burası... Marie-Claire'in yaşadığı ev olabilir," diye mırıldandı, küçük bir tahta evin önünde durarak.

Otele dönerken "Bir kitap yazmak istiyorum." dedi, Charles çok şaşırmıştı. "Ne hakkında, anne?" diye sormadan edemedi. Lili uzun süre gözlerini parmaklarında gezdirdikten sonra cevap verdi. "Val-Jalbert hakkında. Ama sadece tarihini anlatan bir kitap değil... Bu kasabayı gezen bir kadının hikâyesi. Belki gezdiğim başka yerleri de yazarım. Yani belki de... benim hikâyem. Kim bilir içinde belki size de yer veririm" derken kahkahalarını tutamadı Üçü birden gülüştüler. Romanda kendilerini verilmesini istedikleri rolleri abartılı şekilde anlattılar. Aksam manastırdan bozma otellerinde şaraplarını yudumlarken hikayeler derinleşti. Eda da bir şeyler yazmaya yeltendiğini ilk defa orada anlattı. Ama hep dört beş sayfayı geçemeyen hikayecikler oluyordu.

Kitabı, bir yıl sonra “Lili Teyze Yollarda” adıyla yayınlandığında, Belçika'da küçük bir edebiyat olayı yarattı. 80 yaşındaki bir kadının kaleme aldığı bu seyahatname sadece onun Mısır’da, Romanya’da Özbekistan’da ve Kanada’da yaşadıklarını değil, umutlarıyla hayalleriyle ve hayal kırıklıklarıyla bir ömrü anlatıyordu.

Kitabın tanıtımı için Quebec'e döndüğünde, Val-Jalbert'e bir kez daha gitti. Bu sefer, kasabanın girişindeki plakada onun adı da vardı:

"Lili Teyze, Val-Jalbert'in Ruhunu Yaşayan Kadın, buradaydı."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder